• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Ana Sayfaya Dönüş

En Çok Okunan Yazılarım

Güncel 

Yazılarım

Yorumlar

İletişim

Gencin Komutanlığa Atanmasına İtiraz ve Liyakat

(gtag.js)

Hz. Peygamberimizin (SAV) orduda yaşlı ve savaş tecrübesi var olan askerler mevcut iken Ordu Komutanlığına genç birini ataması ve bu atamaya yapılan itirazları anlatan bir hikâye Mesnevide yer almaktadır.

Batı kitaplarından çevrilen ve üniversitelerimizde ders olarak ele alınan yönetim, liderlik, organizasyon, emir ve komuta birliği, hiyerarşi, itaat, karar, uzak görüşlülük, duyu, algı gibi birçok kavramın mesnevideki kıssalarda yer almaktadır.

Mevlana anlatımını şu şekilde ele almaktadır. Kardeş! Kıssa, bir ölçeğe benzer; mana, içindeki taneye. Akıllı kişi taneyi alır; ölçek var mı, yok mu, ona bakmaz. Kıssanın içyüzü, bu tane ve tuzaktır. Nefisle akıl arasındaki maceradır.

Mesnevi’de hikâyeler, semboller ve açılımları çevresinde kurgulanmıştır. Her hikâyenin ardından  “kıssadan çıkarılacak hisse”/öğüt üzerinde durulmuştur. Ele alacağımız kırmızı ile yazılmış olan hikâyedeki beyitler ile açık ve örtük olarak birçok mesaj verilmiştir. Bu beyitlerde anlatılanların bir kısmının manasını ele alacağız.

Hikâyelerin anlayanlar için ders niteliği taşıdığını ve manayı yani taneyi bulanların kişisel gelişimine katkı sağladığını biliyoruz.

Hikâyeye Göre,

Askerin aslı, şüphesiz kumandandır, başsız kavim, başsız vucud gibidir, derken Ordunun Komutanının yönetim fonksiyonundaki önemini ve görevini vurgulamaktadır. Günümüzde geçerli olan yöneticinin, bir vücudun organları gibi uyumlu olarak organizasyonun birimlerini yönetmesi, yönetim sürecinde yöneticinin kararlarının uygulanması ve emir komuta birliğinin sağlanması tavsiye edilmektedir.

Her okula giden ve aynı dersi alan aynı değildir, kimisi diğerine göre üstündür, derken orduda görevli olan herkesin aynı olmadığını birbirlerine üstünlüğü anlatılırken liyakat ve ehliyet esaslarına vurgu yapılmaktadır.

İnsanların sahip olduğu hislerle her birinin gördüğü ve fark ettiği hisler aynı değildir, Zahiri ve Bâtıni beş duyu ile insanların algıladıkları farklıdır. Algının bireyler arasında değişim gösterdiği ve algının kişilerin kararlarını etkileyeceği kapalı anlatımla dile getirilmektedir.

Gencin atanmasına karşı çıkanlar, kendilerini beğenen, kıskançlığından atamaya karşı çıkanlar, ayrılığa düşerek, ayrı yollara düşebilirler, ayrı yola düşenler, kendi yollarını seçenler, sonunda zarar görürler ve bundan ders alırlar, denmektedir, At terbiyecisinin, mutlaka at tarafından tekmeleneceği anlatılırken, kişisel veya grup kararların sonuçlarının ve bedelinin olacağı ifade edilmektedir.

Fodullar, öyle olmadığı halde üstün biriymiş gibi davranan, kibirli kimselerdir, kibirleri ile kendi doğrularını savunurken, öyle olmadığı halde makama kendilerini layık görürler, gerçekte kendi yetenek ve sınırlarını bilmezler, kendilerini dev aynasında görürler. Sonuçta kendilerine, çevrelerine ve kurumlarına zarar verebilirler.

Bu sesten bazı kulaklar ağırlaşır ve her atın başka ahırı vardır. İtirazı izah eden farklı fikirlerin dile getirilmesi ile ortaya çıkacak sonuç yalnızca liderin kararına itiraz değildir aynı zamanda birliğe karşı çıkmak, parçalanmaya ve bölünmeye neden olmaktır. Çünkü farklı ahırlar vurgusu ile ayrışma ve farklı çatılar altında oluşumlar dile getirilmektedir. Kendi fikrini çok şiddetli savunmak, duvar örmek, kişinin duymasına ve anlamasına engeldir.

Abese Sultanı kâfi manasına hürmetinden dudaklarını ısırdı. Mani olmak için elini ağzına koydu.  Hikâyede Hz. Peygamberin (SAV) konuşmadan ağzını kapatması, itiraz edenlerin çok uzun konuşmalarına rağmen dinlemeye devam etmesi iletişimde dinlemenin ne kadar önemli olduğunu öne çıkarmaktadır.

O hilm, nice uyanığı aptallaştırır, nice iş bilene yolunu şaşırtır. Hilm, nefse hâkim olmak, öfkeyi yenmek, kızgınlıktan uzak durarak, kötülüğe iyilik ve yumuşaklık ile karşılık vermektir. Yönetim sürecinde ve iletişimde nezaketle ve tatlı dille konuşmanın ve duyguları kontrol etmenin önemi özellikle vurgulanmaktadır.

Kuru gübreyi basiret sahibine arz edip" işte saf ve güzel misk demedesin. Gencin komutanlığına itiraz edenler çok güzel konuşabilirler. İyi hatip olmak algı yönetiminde başarılı olabilmek için artı bir beceri olabilir, bu beceri ile kendi kitlelerini oluşturabilirler. Fakat her insanın itiraz tezlerine inanacağını düşünmek yanlıştır.

Hikâyede güzel konuşarak ve gerçeği saptırarak ve yaş veya tecrübe gibi iki faktöre dayalı olarak atama kararına karşı çıkan fodullara vurgu yapılırken, aslında atamanın çok farklı niteliklere bağlı olarak yapıldığını anlıyoruz. Beyitler yalnızca atama kararları verirken liyakat ve ehliyeti dikkate alınmasını anlatırken aynı zamanda liyakatli liderin kararlarına uymanın doğru ve gerekli olduğu vurgulanmaktadır.

Siyasi, dini, sosyolojik, askeri, yönetim, sağlık, psikoloji, felsefe gibi birçok alanlarda her fikir, sistem evrensel doruluğu, kabul edilebilirliği kabul edilen bir sistemin parçalarını taşıyabilir. Bir bütün parçalardan oluşur, kişi analitik yaklaşımla bütünü parçalara ayırdıktan sonra bütünün parçalarından işine geleni, kullanabileceğini alır, kendi fikrini destekleyecek şekilde zenginleştirerek kullanmaya çalışır. Dar çerçevede doğru olanı, geniş çerçevede doğru imiş gibi sunarak, kendi fikrinin kabulü yönünde tezlerini ifade eder.

Uyanık ve doğru görüşe sahip olan liderler neyin yalan ve yanlış olduğunu bilirler, görürler. Karar veren uzak görüşlü, bütünü görebilen ise atamada doğru karar vermiştir.

Kişinin kendini sevmesi ve bencil yaklaşımının sonucu olarak atamaya karşı çıkmasına ve liyakat açısından konuya bakmasına engel olmaktadır. Karşı çıkanlar liyakat sahibine tabi olmalıdır.

Halkı gör, nasıl bir karanlığa mensuptur! Fani bir meta için fanileşir! Kibirlenmekten kendilerini tekrara düşmüşlerdir, canlı da olsalar gerçekte ölü canlıdırlar. Acayip olan şudur ki: zindanın anahtarı ellerinde de olsa yinede canları zindan da hapistir. Sabit fikirli olanlar, savunduklarının etkisi ile mantık süzgecinden uzaklaşarak bir sarhoş gibi davranabilirler. Aklın başından gitmesi için illa içki içmek gerekli değildir, Güç ve kendini beğenmişlikte aynı etkiyi yaratabilir. Kendi yalanına inanmak ve sabit fikirli olmak, algı körlüğü değil midir?

Algı körlüğü ile kendi gerçekliklerine mahkûm olmak bu değil midir? Bugün ülkemizde çevrenizdeki insanlara bakınız anahtarı ellerinde olmasına rağmen kendi hapishanelerinde yaşamaktadır ve algı yönetimine karşı koyamamaktadır. Kendi yalanına, beklentilerine dayalı ve kişisel hırslarla yapılan değerlendirmelerin sonucunda toplumumuzun büyük bir kısmını algı yönetimi ile kuşatılmış bir zihin hapishanesine mi koymuştur?

Ashabı keyfteki gençler şaraptan dolayı 309 yıl uyurken, bela küpünün şarabından içen ise bir gece kendinden geçebilmektedir. Savunulan fikrin ve bu fikrin tezlerinin yarattığı etkinin süresi ve etkiden kurtulmanın, gerçeğe ulaşmanın süresi kişilere ve durumlara göre değişebilmektedir. Bunu anlatırken Mevlana şarabı ve etkilerini sembol olarak kullanmaktadır.

Üstü kapalı olarak ifade edilen gerçeği algılamayanların, algı yönetimi sonucunda gerçeği, doğruyu yerinde, zamanında göremeyebilecekleri ele alınmaktadır.

Gerçekten uzaklaşma sürecinde, diğer bir deyimle sarhoşluk etkisinde iken Mısırlı kadınlarının şaşırıp elini kesmesi anlatılırken, gerçeklerden uzaklaşan kişilerin kendilerine ve çevrelerine zarar verecekleri anlatılmaktadır.

Hikâye algı yönetiminde duyuların önemini ve algının bireylere göre değiştiği anlatılmaktadır. Öte yandan algı yönetimin de gerçeğin zaman, mekân ve duruma göre kullanılabileceğini anlıyoruz ve bunun için gübre bile misk olarak sunulabilir. Bu hitabet sanatında gerçeğin kişilere veya hedef kitleye göre paketlenmesini gerekli kılmaktadır.

Mesnevide anlatılan kıssalarda sembollerle birçok farklı konu ele yönetim, liyakat, atama, itiraz, bedel, liderlik, aşk, adalet, iletişim, duyu, iyilik, hak, hoşgörü gibi birçok alınmaktadır.

Gerçekte mesneviyi her okuyan sembollerle anlatılanları anlamayabilir, anlayabilmek için belli bir bilgi seviyesine ulaşmak gereklidir. Mesnevide aslında anlatılan kıssalarda farklı bakış açıları ve bilgi birikimleri farklı yorumlamak ve yararlanmak mümkündür.

Aslında mesnevide olaylar hikâyelerle anlatıldığında insana ait olmakta ve yaşama taşınmaktadır, Batı ise konuyu birbirinden ayırarak ele almakta ve her konu birbirinden bağımsız ve ilişkisiz gibi ele alınmaktadır. Örneğin liyakat, ,iletişim, isteklendirme, ceza, ödül, karar ve problem çözme kavramlarını çok iyi anlayan bir öğrenci, okul bittikten sonra işin içine insan ilişkileri girdiğinde yetkisini nasıl kullanacağı ve nasıl denge sağlayacağı konusunda tereddüt yaşamaktadır. Mesnevi ise insan üzerinden yaptığı anlatımlarla birçok kavramı yaşam içinde ilişkilendirmektedir.

Mesnevideki bu hikâye üzerinden liyakat, atma, yönetim, iletişim itiraz gibi kavramları ele alan bir yazı yazacağımı söylediğimde önyargı ile karşılaştım. Mesneviye yalnızca tek bakış açısı ile bakıldığını fark ettim, yazma ve paylaşma isteğim arttı.

Mesnevideki kıssalardaki açık ve gizli anlatımları toplum olarak okuyarak, kişisel gelişim için ders alıyor muyuz, yoksa kişisel gelişim için batı kaynaklarına yönelmeye devam mı edeceğiz? Benim düşünceme göre biz ders almıyoruz.
 
Saygılarımla

KAYNAKLAR:
Süleyman NAHILİ, Prof Dr. Amil ÇELEBİOĞLU, Prof Dr. Nihat ÖZTOPRAK, Mesnevi şerif, (2007), Timaş Yayınları
ÖGKE, A. (2007). Mevlana’nın Mecalis-i Seb’a’daki sohbet metodu, Tasavvuf (İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi), 6(14), 251-266.